3/21/2012

NEWROZ: DÖNÜŞEN İNANÇ

Mitoloji kitaplarına göre; beş bin yıl önce Sümerlerde ana tanrıçanın sevgilisi Tammuz, her yıl ölüp yeraltına girermiş! Yeraltı tanrıçası üzerine “can suyu” serptiğinde, sevgilisi bitkiler ile birlikte martta yeniden doğarmış… Sümerlerin bu öyküsü kutsal kitaplara da yansımış.
Kutsal kitaplara göre;
…ve tanrı Âdem’i 21 Mart’ta yaratmış!
…ve tanrı Nuh’un gemisini 21 Mart’ta selamete çıkartmış!
Yine mitoloji kitaplarına göre; Anadolu’nun yerli halkı Hattiler, kışın verimsizliğini, baharın gecikmesini yeraltında bitkilerin köklerini yiyen “İlluyankaş” adlı bir dev “yılan”la yorumlarlarmış. Tanrılardan biri mart ayında yılanı öldürünce “Purulliyaş (toprak)” bayramı ile baharın gelişi kutlanırmış.
Arkeoloji kitaplarına göre ise Hititler, martta “an tah sum (çiğdem)” bayramını törenlerle kutlar; baharı, yeni yılı karşılarlardı.
İÖ 560’ta kadim Yunanistan’da 9-13 Mart arasında “bahar-yeni yıl” eğlencelerle karşılanır, geceleri çıralarla odunlar “ateş”lenirdi. (Miladi takvime göre 9 Mart’ın 21 Mart olduğu belirlendi. Bizde de yaşlılar 21 Mart’a “Eski 9 Mart” derlerdi!)
İÖ 487’de Pers Kralı Büyük Darius, Persepolis’teki görkemli sarayında martta “nev-ruz”u (yeni-günü) kutlar oldu.
Kürt inançlarına göre; aynı tarihlerde Mezopotamya’da Asurluların zalim kralı, baharın gelmesini (iki bin yıl öncesinde Hattiler gibi) “yılan”larla engelliyordu. İki Kürt genci, yılanlara kurban edilen her iki çocuktan birini kurtarmaya, Kava adlı bir “demirci” kurtulanları eğitmeye başladı. Kava’nın önderliğinde 20 Mart’ta saraya yürüyüşe geçtiler. Kava, bir “çekiç” darbesi ile kralı öldürdü. Kava, tepelerde yaktığı “ateşlerle” zaferi kutladı. Ertesi günü 21 Mart’ta da ülkeye bahar geldi. O gün bugündür Kürtler de 21 Mart’ı kutlar oldular.
Hıristiyanlara göre; 21 Mart, İsa’nın “yeniden doğum” günüdür… İS 325’te toplanan 1. İznik Konsülü 21 Mart dolunayını izleyen pazar gününü “Paskalya” (İsa’nın yeniden doğuşu) olarak ilan etmiştir. “Paskalya” bayramında çocukların toprağa “yumurta” saklayıp bulmaları; doğanın döllenmesinin, doğuşun simgesidir. Trakya’da Müslümanlar da “yarı kuzu” dedikleri haşlanmış yumurtaya karabiber-tuz ekip 21 Mart’ta yiyerek baharı karşılarlar.
Müslümanlara göre Hz. Ali, 21 Mart’ta “halife” olmuştur. Alevilere göre Hz. Ali 21 Mart’ta“doğmuş”tur. O gün yakılan “ateşler” Hz. Ali’nin savaşa gidişinin simgesidir.
16. yy’da Mutasavvıf Hekim Merkez Efendi’nin Manisa’da Sultan Camii minaresinden 21 Mart’ta atmaya başladığı, 41 değişik “bahar-at (bahar-lar)” dan oluşan “mesir” macununun “üretim”gücüne inanılır. Tıp kitaplarında Sümerlerin Nippur kentinde, bir otla çeşitli baharatları kaynattıkları macunu altın bir kapta saklayıp baharda hastalara ilaç olarak verdikleri yazılıdır. (…)
Gelelim Türk mitolojisine… Orta Asya’nın yenilmez Türklerini düşmanları hile ile yenerler. Çoğunluğu ölür ya da tutsak olur. Kurtulanlar, girdikleri yerden başka çıkışı olmayan dağlar arasındaki verimli bir yörede 400 yıl yaşarlar. Bir demirci, dağda demir madeni olduğunu, bunun eritilmesinin bir çıkış yolu olacağını kağana anlatır. Çeşitli yerlerde ateşler yakılır. İnsanlar demirin erimesi için ateşleri körüklerler. Sonuçta “ergene (vadi) – kon (sarp)” dedikleri bu yerden 21 Mart’ta çıkarlar. Kağan, örs üzerinde kızgın demiri çekiçle döverek Ergenekon’dan çıkışı kutsar. “Kırmızı” tanrının kutsal ocağını-ateşini, “yeşil” yeniden dirilişi, “sarı” egemenlik-kurtuluşu yansıtan simge renkler olarak benimsenir.
“Yeni gün” anlamındaki “nevruz” dilimize Farsçadan girmiştir. Aynı sözcük Azericeye “novruz”,Kürtçeye “nevroz”, Tatarcaya “navrez”, Kazakçaya “navriz” ve Kırgızcaya da “nooruz” olarak geçmiştir.
İster mitoloji, ister kutsal, ister arkeoloji kitaplarında olsun “21 Mart”, “doğa” bağlantılı tek bayramdır. Doğanın yeniden diriliş öyküsünün, beş binyılı aşan bir inanışın; dinlere, kültürlere, yörelere göre değişikliğe uğrayarak geleneklere yansımasıdır.

3/17/2012

Emineye ne oldu?

Geçen gün çocuklarını doyuramadığı için bir kadın kendini astı....

Kimbilir o gün neler hissediyordu;

Sabah soğuk bir güne uyandı...Aylardır süren bu soğuk canından bezdirmişti onu, sağlam bir küfür savurdu bir hışım kalktı yatağından..Tarım işçisiydi Emine;elleri nasırlı, elleri güçlü elleri mis gibi kokardı, hiç bir kadına benzemeksizin anne kokardı Emine... Bebeğine baktı ilk iş, nasılda güzel nasılda masumdu uyurken..Bir süre izledi onu;gözlerine baktı,ellerine,ağzına,burnuna -keşke, dedi...Erken yaşta evlenmiş ve ne acıdır ki bencil bir adam olmuştu kısmeti,halbuki onu kimler istemişti,o kimleri istemişti...Oğlu geldi o sırada içerden ağlayarak:
-anne üşüyorum..
Tüm düşüncelerinden sıyrıldı Emine..Sımsıkı sarıldı oğluna,gözleri doldu...Evlat ne tatlı şeydi,evlat ne acı şeydi. Bilirlermiydi evladını doyuramamak,ısıtamamak nasıl bir acıdır?Hiçbirşeye benzemez,ölüme yeğdir...Ben bilirim...
Bir hışım içeriye koştu evdeki tüm bozuklukları topladı.6 lira çıktı tüm evden...6 lira...
6 lira nedir? bostancıdan taksime dolmuş parası,yarım sigara yarım sinema parası,bir kalıp dandik peynir parası, 6 ekmek parası...6LİRA...
Cebindeki son 6 lirayı alıp yakındaki oduncuya gitti ve yakacak almak istedi. Oduncu "Bacım bu paraya odun mu olur?" dedi. Yalvardı,yakardı Emine...Eminenin ısrarı üzerine 10 kilo odunu çuvala doldurup, parasını almadan gönderdi oduncu. Koşarak eve gitti,mutluydu.Çocukları ısınacak, şansı yaver gider ,komşusuda bir kap yemek getirirse bu günüde geçireceklerdi...
Sırtladığı çuvalla eve geldi, aldığı odunlar yağmur nedeniyle ıslak olduğu için sobayı yakamadı.Yılmadı çılgın gibi koşturmaya başladı odanın içinde,yakacak bir şey bulmalıydı,ne olursa.... Sobanın yanında eski kamyon lastiğini de parçalayıp yakmaya çalıştı, ancak beceremedi.İçinden çığlıklar atıyordu Emine,Allahım nerdesin?Küçücük evin içinde bir o yana bir bu yana koşturmaya başlamıştı.Gözü bebeğine ilişti,titriyordu.."Nasıl kurtaracağım sizi?Kimse görmüyor artık bizi,Allah bile görmüyor..."
Emine tükenmişti...O bırakamazdı evlatlarını kimsesi yoktu..Ölümden korkardı Emine..Evlatlarının onsuz ne yapacağını düşünür sımsıkı sarılırdı onlara..Ama o gün başkaydı işte..O gün eğer ölürse artık bu acıları çekmeyecek,annesiz bir çocuğa da haliyle devlet sahip çıkacak, çocukları bu sefaletten kurtulacaktı..Ahhhh EMİNE NE YAPTIN SEN?
Emine Akçay, çocuklarının üşüdüğünü görünce, saç kurutma makinesini çalıştırıp, oğlu İsa’nın eline tutturdu. Daha sonra diğer odaya gidip, tavandaki salıncak demirine ip bağlayarak, kendini astı.
MEKANIN CENNET OLSUN EMİNE...SENİ BU HALE SOKANLARA,BİZE,HEPİMİZE DE YAZIKLAR OLSUN....