6/25/2013

Ben,benden gitmeye kalkmasaydım bu yazı hiç olmayacaktı belki...

Doğduğum günden beri görmediğim bir zulüme açtım gözlerimi.
Sadece sevgi ve barış için yola çıkan insanların öldürülmesine,kör olmasına,zehirlenmesine,sakat kalmasına şahit oluyorum.
Ve tüm bunlar olurken medya suskun,iktidar yalancı,bir grup insansa aciz birer mahluk oluveriyor.
Bir camide can çekişen insanlar, grup seks yaptı diyorlar....
Düşünüyorum,bunu söyleyen adamların aynıları alevilere "mum söndü" kavramını yapıştırmaya çalışanlar..
Bu nasıl bir sapıklık,nasıl bir fantezi dünyası anlamak mümkün değil..
Herşey bir tarafa doğru olduğunu var sayalım...
Sevişmekten korkan bu adamların, bir insanı öldürürken kılları kıpırdamıyor...
Düşünüyorum,bunu yapan adamların aynıları Menemende Kubilay'ı katledenler....
Elinde çiçekle,
kitapla
Dilinde barış şarkılarıyla gelenlere...
Copla,gazla,silahla saldırıp
Oradaki kuşa,kediye,ağaca acımayanlar...
Ve bunu yapan adamların aynıları ağaçtan yapılan para için, ormanları katledenler...

Sonra nefes alıyorum..
Ve soruyorum;
Nasıl bu kadar kötü olabiliyorsunuz?
Neden affedemiyor,neden sevemiyorsunuz?

İnsanlar korkutuyor beni...
Bunca kötülük bana fazla gidiyor..
Ben benden gidiyor ama çocuklar için yaşamaya devam ediyorum...
Çünkü hala umudum var..
Çünkü çocuklar var içine sevgi ekebileceğim..
Çocuklarım var,şükür...

6/07/2013

SUSTUM,TAŞTIM,YAZDIM

Sanırım konuşmaya ihtiyacım var.
Bu sebepten yazıyorum durmamacasına...
Konuşmak,
Dinden,dilden,arkeolojiden,edebiyattan,müzikten,aşktan konuşmak...
Aynı düşünceye sahip olmadan,
Ara sıra laf keserek,
Bazen gülüp,bazen ağlayarak
Sadece uzun uzun konuşmak...
Sanırım en çok ihtiyacımız olan bu..en azından benim için.
Anlaşılmadıkça,konuşamadıkça;
Yazıyoruz,çalıyoruz,çiziyoruz...
Salvador Dali ,kadınını,kardeşini kelebekle ,babasını kayayla betimlerken,
Chaplin, tüm ideolojisini bir karaktere yüklerken,
Mozart, Barok tarzında yeni bir müzik stili ve dili yaratırken,
Yani herbiri sınırsızca üretirken,
Konuşmaya,anlatmaya,paylaşmaya çok ihtiyaç duymuyorlardı, zannımca.
Sanırım susmanın çok şey anlattığını söyleyenler yanılmıyor...
Susan herkişi için sanat olmazsa olmazdır..
Sustukça taşıyoruz
Taştıkça yazıyoruz
Olay bu,bukadar...

GEZİ PARKI ÇOCUKLARI...VE BABALARI

Olaylarda, polisin anlamsız şiddetine, gazına, copuna karşı çatışanlar ön planda. Çatışmalara bakıp marjinaller, aşırı uçlar, diye yaftalamak en kolayı. Halbuki o sis bulutunun ardında Gezi Parkı’nda sabahları ‘pilates eylemi’ yapan genç-yaşlı kadınlar, siyasi tercihini ‘Çare Drogba’ diye duvarlara yazan gençler, pankartlara ‘Bizim gibi üç çocuk ister misin?’ yazabilen keskin bir mizah var. Siyaseti krize sokacak asıl şey de bu.
Zannımca buradan çıkan ilk sonuç Türkiye’deki klasik paternalizm anlayışının bu eylemlerle birlikte yerle bir olması. Kabaca ‘devlet baba’ anlayışı olarak tanımlanan paternalizm bireye karşı her zaman devleti koruyan Türkiye’deki klasik algı biçimini yansıtır… Bugün sokaklara dökülenler artık ‘babalık’ makamının tasfiyesini arzulamakta. Gelenekçi babalarına karşı birey olduğunu kanıtlamaya çalışanlara benziyorlar. Birey olarak devlet babanın bekasıyla değil, kendileriyle ilgileniyorlar. En büyük ortak paydaları da çağımızın bireyselliğinden doğan farklılıkları. Müslüman anti-kapitalistle LGBT’yi, ulusalcıyla sosyalisti, apolitikle fanatiği bir araya toplayan payda bu. Bu yüzden siyasetin nobran diline karşı onlarınki alabildiğine alaycı. İktidarın da muhalefetin de bocaladığı alan bu…
(Radikal,07.06.2013)

6/06/2013

Ve özlemle andığım mesleğimden bir hatıra...
Bilim ve Ütopya dergisi için;Yeşilova höyük kazısıyla ilgili yaptığım çalışmayı okuyabilirsiniz...
İzmir'in tarihini değiştiren yeşilova höyük ilginizi çekecektir,şüphesiz...

Sevgili hocam Doç Dr. Zafer Derine saygılarımı sunarım...

http://www.yesilova.ege.edu.tr/bilim.pdf

OCCUPY GEZİ

Uzun zamandır "bu böyle gitmez,gitmeyecek" nidalarım yerini buldu sanırım.
Son dönemde yaşanan gezi olaylarına farklı bir gözle bakmayı deniyorum.Tüm bu mücade,tek bir ağaçtan doğan bu onurlu mücadele, kanımca evrimin bir halkasıdır.Gelişen,değişen,doğaya daha saygılı,daha zeki bir neslin gelişimi , bir nevi yeniden doğuştur.
Ne kadar abartmış diyen varsa yalnızca birkaç yıl beklemelerini dilerim...

“Bugün tüm gezegen sıfır noktasına yaklaşmış durumda.” Tek çözüm ise farklı bir devrim. Aslında dünya, bulaşıcı gibi görünen küçük adımlarla devrime doğru ilerliyor. İnsanlığın adalete olan açlığı belirli bir kötülüğe karşı savaşmak üzerine değil, daha iyi bir dünya istemeye yönelik bir talep olarak karşımıza çıkıyor.

Yaşasın devrim!!!
Ve bilinmelidir ki atılan bu gazlar,bombalar direnişçilerin değil mikro insanın sonunu hazırlamaktadır...